Eserin kazılarındaki hassasiyeti ve Türkiye’ye getirilmesinde gösterdiği özveriyse bu eserin önemini kanıtlar niteliktedir.
Lübnan’dan İstanbul’a getirilirken hırsızların lahdin üzerindeki gümüş, altın ve mücevher silah temsillerinin yağmalanması ve açılmaya çalışırken uğradığı tahribatı kırık kalbiyle izleyen Osman Hamdi Bey, lahdin bir an önce İstanbul’a taşınmasını istiyordu. Osmanlı’nın gerileme dönemiyle birlikte insanlık tarihinin en büyük medeniyetlerinin bulunduğu coğrafyalarındaysa kültürel bir tahribat ve talan vardı. Osman Hamdi Bey içinse eserler yalnızca gelecek nesle aktarıldığında gerçek değerini koruyabilirdi ve eser en kısa zamanda devlet himayesine girmeliydi ve özü korunmalıydı.
25 ton ağırlığındaki bu eser gemiye taşındığında gemide söylentiler yükseldi. Bu ağır taş kütlesini ve üstelik uğursuz bir mezarı taşımak ne kadar doğruydu? Gemiye uğursuzluk getirecek ve üstelik ağırlığını kaldıramayan gemi batacaktı. Bu söylentilerin üzerine devletin kendisine verdiği yetkiye ve her sanatçı gibi çılgınlığına güvenen Osman Hamdi Bey kendisini lahite zincirler ve sultandan demiryolu hattı ister. Uzun ve meşakkatli bir yolculuk sonrasında İstanbul’a gelen lahit bu kez de imparatorlardan gizlenen bir hazineye dönüşmeye başlar. Alman imparatoru II. Wilhem bu lahitten haberdardır ve görmek ister. Çünkü Sultan’ın kendisine incelik olarak bu lahiti hediye edeceğini bilir fakat burada da Osman Hamdi Bey kıvrak bir zeka ürünü ortaya koyar ve lahite itibarsız bir görüntü kazandırarak sütunlarını ve taş işlemelerini hasarlarla kapatır. Kendisine sorulduğunda da lahitten, önemsiz ve tahrip edilmiş bir eser olduğundan, onarıldığından bahseder.
Dünyanın en ilgi çekici lahitlerinden biri olan İskender Lahdi’nin genel özellikleriyse şöyledir; İskender Lahdi olarak anılmasına rağmen, İskender tarafından göreve getirilen ve MÖ 311 yılında ölen Sidon kralı Abdalonymos’a ait olduğu düşünülüyor. Lahdin ön yüzünde solda atının üzerinde İskender tasvir edilmiştir. İskender’in Herakles soyundan geldiğine inanıldığı için, başında Nemea aslanının postu vardır ve ayrıca kulağının yanında, Mısır tanrılarından Ammon’un simgesi olan koç boynuzu yer alır. Lahdin üzerindeki bu tasvirden dolayı lahdin ismi İskender ile bütünleşir ve İskender Lahdi adını alır. Lahdin gövdesinin uzun yüzlerinden birinde Persler ve Yunanlar arasındaki bir savaş sahnesi betimlenmiştir. Yunan ile Pers askerleri kıyafetlerinden kolaylıkla ayırt edilebilir. Buradaki savaş sahnesinin, İskender’in MÖ 333 yılında kazandığı, ona Fenike ve Suriye kapısını açan Issus Savaşı’nı temsil ettiği düşünülüyor. Bu savaşın sonuçlarından biri de, lahdin sahibi olduğu sanılan Abdalonymos’un yazgısının değişmesi ve bir süre sonra Sidon kralı olmasıdır. Lahdin ikinci uzun yüzünde iki av sahnesine yer verilmiştir. At ve arabalarla avlanmanın Yakındoğu uygarlıklarına ait bir özellik olduğu, İskender’in de Fenike’de bu tür avlara katıldığı bilinmektedir. Lahdin üzerindeki bezemeler, zanaatkarlarının doğu süsleme sanatını çok iyi bildiğine işaret eder. Akroterin üst sırası yer yer sadece kanat parçaları kalmış kartallarla ve kadın başlarıyla süslenmiştir. Her iki alınlığın tepe akroterleri Pers grifonları ve bitkisel bezemelerle süslüdür ve alınlığın köşelerine lahit koruyucusu olarak birer aslan yerleştirilmiştir.
Dünya tarihinin bu dev eseri bugün halen Osman Hamdi Bey’in üstün çabası ve emeği sayesinde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde misafirlerini beklemektedir